Bir Göç Hikayesi

1960’lı yılların ikinci yarısında Solaklı Deresi’nin özgürce aktığı Trabzon’un Çaykara ilçesinin üzerine farklı bir göç havası çökmüş. Doğanın bütün güzelliklerine sahip olan bu vadide yaşam şartları da bir o kadar  zordur.  Bu tabiatla mücadele zorunlu göçlere mahkum etti her zaman yöre halkını. Ama bu sefer  toplu bir göç vardı. Tam 408 aile Çaykara’dan Hatay Kırıhkan’a göç ettirildi. Babam ve ailesi de 408 Evler Mahallesi’nin sakinlerinden oldu.  Çaykara’nın dik yamaçlarından Hatay’ın Amik Ovası’nın düzlüklerine bir göç hikayesi böylelikle başladı.

İlk zamanlarda beyaz altın tarımını yapan ve desteklenen insanlar zamanla yine emeklerinin karşılığını alamamaya başladı. Bu sebeple 408 Evler Mahallesi’nin gençleri okumak veya çalışmak için yeniden göç etmek zorunda kaldılar.  Babamda okumak için mahalleden ayrılanlardan oldu. Ardından Hatay’ın en yeşil yeri olan Dörtyol’un Ocaklı köyünde imamlık görevine başladı. Göreve başlarken ekonomi eğitimini tamamlamaktı amacı ama çocukları doğduktan sonra eğitimini ancak bitirebildi. Toprağa olan bağlığı Dörtyol’da da devam edince 35 yıldır aynı yerde görevine devam ediyor.

Annem ise yine Çaykara’dan Bayburt’ta göç eden bir ailenin en küçük kızı olarak dünyaya geldi. Çaykara’da doğan herkes göç etmeye alıştığı için annem ve ailesi de Hatay’a göç eden hemşerilerinin çok çabuk sevdiği Dörtyol’a  göç etmiş yeniden. Annem  deniz kıyısında ki Dörtyol’da büyüdü. Burada evlendi ve her sabah o denize kapısını açıyor evinin.

1990’lı yıllara geçileceği sıralarda evin ikinci çocuğu olarak ben dünyaya gelmişim. Dört kardeş iki kültürün ortasında büyüdük. Soframızda bile bunu görmek mümkündü. Annemin ellerinden mıhlama yerken bir taraftan da kömbe böreğini sevdik biz. Bayramlarda misafirlere bizde bayram çöreği ikram ettik baklavanın yanında.

Dört mevsim güneşin olduğu Dörtyol’da büyüyünce ilk defa altı yaşında gittiğim Çaykara’daki yamaçlar bir çocuk olarak beni bile yormuştu yirmi günde. Bir top bile oynayamıyorum ya yamaçtan aşağıya gidiyor hemen baba! Çocukluk işte. Şimdi ise dedemin yeniden emek vererek yaptığı, o yamaçta nasıl durduğuna hayret ettiğim evimizi özlemiyor değilim. Sadece o evi özlesem iyi. Mandalina bahçesinin ortasındaki doğduğum evi de özler oldum.

Göç etmek kanımızda var o yüzden bende yerimde duramadım. Yedi tepeli şehirdeyim beş senedir.  Eğitimimi tamamladıktan sonra nereye gideriz bilemem. Bildiğim şey Dörtyol’un Karadenizli Hocasının oğlu olarak babam gibi sürekli çalışmam, annem gibi emek vermem gerektiği  sevdiklerim için.

Söylemek istediğim Trabzonluyum o kültür ile büyüdüm belki ama inkar edemem Dörtyol’un bana kazandırdıklarını. Bir tarafım elbette Dörtyol. Çünkü mıhlama yerken portakal çiçeği kokusunu hissedemeseydim veya düzlüklerde mandalina yamaçlarda fındık toplayamasaydım ben şimdi ki ben olamazdım. Hepimiz böyleyiz, bu topraklarda. Bir tarafımız Karadeniz diğer tarafımız ise Akdeniz.

Fatih AYHAN /Mart 2013