İlk defa bindiğim bir takside sözlerini duyduğum ve bu aralar popüler olduğunu düşündüğüm şarkıda aşk efsanelerinin aklımıza kazınan isimlerine denk geliyoruz. Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı ve Ferhat ile Şirin. Yalnız bir sorun var efsanelerde bile ayrılmayan isimlerden Şirin’i, muhtemel bir kafiye uyumsuzluğundan Ferhat’ından ayırıyorlar şarkıda. Popüler kültür yaparız demeyeceğim ama gerçekten sevmek nasıl olur dersiniz?
Bu sorunun cevabına bir efsaneden devam edelim. Battal Gazi efsanesi. Battal Gazi yiğitliği ile anılan gerçek bir savaşçının efsanesi aslında. Öyle saldırılardan galip ayrılmış ki bütün her yerde tek başına bir ordu gibi anılır olmuş.
Bir gün yine zalimliği ile bilinen bir kralın kalesine dayanmış. Kral korkusundan karşısına çıkamamış gelecek yardımı beklemeye koyulmuş. Battal Gazi’de o sırada kalenin üzerinden olanları izleyen kralın kızını görmüş ve o anda birbirlerine aşık olmuşlar. Gece olunca Battal Gazi, kalenin karşısındaki bir kayanın dibinde uykuya dalmış. Tam bu sırada kralın beklediği yardım kuvvetleri gelmiş. Bu durumu haber verip, Battal Gazi’yi uyandırmak isteyen kralın kızı kaleden küçük bir taş parçası atmış. Efsane bu ya, onca savaştan çıkan Battal Gazi sevdiğinden göğsüne denk gelen bir taş parçası nedeniyle ölmüş.
Başka bir efsaneye göre de Battal Gazi bir gün İstanbul’u kuşatmaya gelmiş kuşatma sırasında Kız Kulesi’ndeki kralın kızına aşık olmuş. Kuşatmada başarıya ulaşamamış olsa da Kız Kulesi’ndeki sevdiğine ulaşabilmiş.
Aşk sadece insanlar arasında değil yapılar arasında da olur. Tıpkı Kız Kulesi ve Galata Kulesi gibi. Kız Kulesi’ndeki sevdiğine kimi Battal Gazi gibi ulaşmış kimi ulaşamamış ama Kız Kulesi sevdiğine ulaşamamış. Martılarla haber göndermişlerdir ancak bir birlerine. Birbirlerini gördükçe daha çok sevmiş, karşılıklı aşkları onları bu güne kadar var etmiş ve ikisi de bu aziz şehrin sembolü olmuşlardır. Sadece bekleyerek sevmek ve yıllara meydan okumak bence gerçek efsane bu.
Birde Galata Kulesi’ni her gördüğümde aklıma Galata Kulesi’nden şehirde meydana gelebilecek yangınları bekleyen tulumbacı aklıma gelir. Tulumbası hazır, yangın görse fırlayıp gidecektir olay mahaline. Koca şehrin yangınına derman olacakken, nöbet sırasında içinde alevlenen ateşe derman bulamaz tulumbacı. İçinde biriktirdiği kelimeler dilinden dökülmez de gelir içinde kor olur.
Göz gördü, gönül sevdi ya sonrasında ne oluyor bir bilen anlatsın ya tulumbacıya. Birde gözler kalbin aynasıdır diyenler nasıl olacak bu iş dil söylemeyince ne olacak bir bilen deyiversin.
Bunların cevabı bende yok ama bana kalırsa tulumbacının derdinin dermanı ulaşamadığı menzilinde saklı. Onun nasibine düşende Galata Kulesi gibi beklemek olmuş yıllarca. Sevilen gelmediği halde sevilir, o yüzden bu şehirde. Hem Galata Kulesi hem de tulumbacı için yazmış olsa gerek Turgut Uyar bu dizeleri.
“Ne denmişse yalan hayat için,
İşte o, yaşandığı gibi sokaklarda.
Cümle geçmişimi aziz bileceğim
Turnam bir gün bırakmayacağım seni
Yaşamak ve sevmek için art arda,
Ömrüm oldukça peşinden geleceğim… “
Fatih AYHAN / Haziran 2016