Hüzün İkliminde Umut Bulutları
“Misafirliğin zekatı ayakta beklemek
Dünyaya tabiyiz her gün
Bekleme odaları kadar gergin”
Güven Adıgüzel’in “Holosko Artı Bir Miktar Yara” şiirinde ifade ettiği gibi toplum olarak gergin günler yaşıyoruz. Toplumun bir bireyi olarak bizlerin beklentileri bu gerginliğin sebebi. Bu beklentiler mutluluğumuzun önündeki engel. Beklentilerimiz ve hayallerimiz hayatlarımıza her zaman bir boy büyük geliyor. Bu yüzden alışmamız gerek aslında hayal kırıklıklarına. Önemli olan bu hayal kırıklıklarındaki mizahı yakalayabilmek. Tebessümle yaklaşabilmek gerek bazı şeylere.
Şarkı sözlerine takılmamalı, ritme ayak uydurabilmek önemli. En çok hüzünlü anlarımızda takılırız şarkı sözlerine bir çıkış yolu ararız. İçinde bulunduğumuz durumu kelimelerle ifade edebilirsek eğer rahatlayacağımızı düşünürüz çünkü. Kelimeler ne yazık ki her şeyi ifade etmek için yeterli olmaz.
Ülke olarak birbirimize olan sevgimizi dile getirmekte çok zorlanıyoruz mesela. Ne de olsa sevgiyi dile getirmek büyük ozanların işi, Neşet Ertaş gibi. Üstada bir gün “ilk türkünüzü ne zaman yazdınız” diye sormuşlar. On beş yaşındaydım bizim mahallede birine aşık olmuştum. İlk türkümü ona yazmıştım demiş. Sonra, kurbanınız olayım sormayın ismini demiş. Neden diye sormuşlar. “Sevda sır ile olur” o yüzden diye cevap vermiş. Üstadı dinleyip(!) sevgimizi sevdiğimize bile dile getirmekte direnirken, dilimize hakim olan bu nefretin sebebi nedir peki? Hay dilinizi eşek arısı soksun.
Gün akşamlı olsa bile güneşin doğacağına inanarak çalışmak, bu topraklara karşı sorumluluğumuz. İşte hendek işte deve diye önümüzde duran. Bu deveyi gütmekten başka çaremiz yok. Kurallarını bilmediğimiz bir oyunun içinde kaybolmak üzereyiz. O yüzden oyunu değiştirecek cesaretimiz olmalı.
Kadere inananlar olarak beklentilerimizin esiri olamayız. Eğer bir şey kaderinizse hiç ummadığınız bir yerde karşımıza çıkacaktır. Dünya o kadar da büyük değil. “Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık” (İsra-13) ayeti gereği ise çalışmaktan vazgeçmemeliyiz.
Hayallerimizin hayatımıza bir boy büyük geleceğini bilsek bile, hayallerimize ulaşmak için son nefesimize kadar çalışmalıyız. Cesaretimizi kaybetmemeliyiz. Sorgulamaktan vazgeçmemiz gerektiği gibi, sorduğumuz her sorunun cevabına da hazırlıklı olmalıyız. Her duruma karşı anahtar kelimeleriniz olsun.
Hüzün yüklü bulutların ardından gelecek bir umuda inancımızı kaybetmemeli, her ne kadar bir acı yaşıyor olsakta. Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı örneği karşımızda dururken nasıl deriz pes ettik diye. İhtiyacımız olan biraz empati ve ortak bir ideale yönelebilmek. Yoksa bu topraklarda umut hiç eksik olmadı.
“…Çok yaşamayı diliyor askerler birbirlerine siperler içinde –hapşırık sesi beklemeden” Sunay Akın
Fatih AYHAN / Ekim 2015 / İstanbul